Ben de Vatandaşım

Mustafa Bey Apartmanı 21 numara, Gümüşsuyu'nda ana caddede, Taksim'e gelmeden hemen solda. Boş, terk edilmiş, yıkılmaya mahkum suçlu gibi duruyor. Ahşap dev bir apartman. Muhteşem bir yapı.

Cenevizliler'den kalma muhteşem bir yapı daha,taş, görkemli, haşmetli, Avusturya Lisesi'nin sokağında, birkaç bina yanında. Üzerinde Ceneviz armaları var. İçinde de pompa imalathanesi. Binanın içi derbeder, pompa imalathanesi tarafından işgale uğramış, yıkılmış, tarımar. Bina 1300 lerden kalma. Binanın ne olduğunu merak edip araştırdım. İnternet sağolsun tüm araştırmam 15 dakika sürdü ve bu muhteşem binanın o bölgede bulunan Ceneviz sarayının binalarından biri olduğunu öğrendim, yani bu kadar değerli. Ne yazık ki ana saray binasının paha biçilmez derecede süslü ön cephesi 1908 yılında iş hanı yaptırılmak üzere yıkılmış ve bir kısmı Bankalar Caddesi olarak yola dahil edilmiş. Binanın geriye kalan arka kısmı ve diğer saray binaları ise metruk bir halde günümüze gelebilmişler. Bu bölgede en büyük yıkım şehremanetinin (belediye) altıncı dairesi tarafından 1864'ten sonra gerçekleştirilmiş. Yık yık yine de bitirememişler, biraz da biz yıkalım diye bırakmışlar bazı yapıları.

Araştırmam sırasında Cenevizlilerin 12. yüzyılda bu bölgeye geldiklerini ve Fatih'in İstanbul'u fethettikten sonra da bazı imtiyazlar alıp varlıklarını sürdürdüklerini hatırlamış oldum. O bölge yani Ceneviz Mahallesi Galata Kulesi ile birlikte muhteşem bir yer.

Son günlerde bu iki yapının önünden sıkça geçiyorum. Yeğenim Avusturya Lisesi öğrencisi oldu, arada okuluna gidiyorum, derneğimizin işleri için bazen de Dernekler Müdürlüğüne, kızım Taksim'de ders alıyor, her pazar oradayım. Her seferinde içim cız ediyor, isyan ediyorum. Sonunda yazıp hiç olmazsa içimi dökmeye karar verdim, çünkü bu işkence daha epey bir sürecek.,dernek yüzünden belki de hiç bitmeyecek.

Rumeli Hisarı, 3 katlı küçük yeni onarılmış açık lila ahşap ev, 150 yıllık, dış kapısı ve içindeki su küpü, yer karoları ve kapılar gibi bazı detaylar korunabilmiş. Benim evim. Ben bu 2. dereceden tarihi eser evin 3. sahibiyim. Evi 150 yıl önce bir neyzen yaptırmış, 70 yıl önce de Ani'nin ailesi almış. O bölge zaten Ermeni mahallesi olarak biliniyor, Ermeni vakfına ait bir çok yapı var hala. Ben de 2007 de Ani'den aldım evi ve onarım izni alabilmek için tam 2,5 yıl Anıtlar Kurulu'nda süründüm, Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nde şansım yaver gitti, doktorum hastalarım mağdur olmasın diye çok yardımcı oldular. Nihayet alındıktan 3 yıl 4 ay sonra içinde oturmayı başardım. Üstelik bu işi bilenler tarafından " bravo ne çabuk izin aldın genelde 6 yıl felan sürüyor" diye takdir gördüm. Bakalım bende kaç yıl kalacak, acaba 4. sahibi kim olacak, bizim çocuklar mı yoksa ben ölünce satacaklar mı? İsyan etme nedenim çocukların belki evi satacak olmaları değil tabi, isyan nedenim 700 yıllık gerçek tarihi eser bu duruma sokulabiliyor, buna karşın ben kendi paramla hiçbir sanat değeri olmayan, tek suçu 150 yaşında ve ahşap olmak olan bir evi onaramıyorum. Sonunda onarmayı başarıyorum ama tam anlamıyla bir savaştan çıkıyorum. Her tarafı tarih olan bir şehrin güzelleştirilmesi bu kadar zor olmamalı. Yok edilmesi de bu kadar kolay! İtiraf ediyorum galiba biraz da çocuklar evi satar diye de isyandayım, çok emek verdim ve evimi çok seviyorum.

Her neyse aslında tarihi eserleri çabuk ve kolay onarmak için bazı çözümler var bence, 3 yıl 4 ay süren savaşımdaki tecrübelerimden çıkardım bu sonuçları, olur da bir yetkili tesadüfen bu yazıyı okursa diye sıralıyorum:

1-Anıtlar kurulundaki dosya birikmesini engellemek için daha çok mimar çalıştırılmalı ve daha fazla kurul oluşturulmalı. Buna ödenek yok denebilir, bence var, bu işler parayla yapılmalı, zaten böyle bir işe kalkışan bir bütçe hazırlamış oluyor, buna birkaç 1000 TL daha kolaylıkla ekleyebilir. Bu para doğrudan mimara ve kuruldaki kişilere resmi olarak ödenebilir. Sonuçlandırdığı dosya ile orantılı para kazanacak olan kişilerde doğal olarak daha motive çalışır. Böylece hiç olmazsa 4-6 ayda izin alınır ve inşaata başlanır. Ayrıca projelerde bazı olmazsa olmaz püf noktaları var, mimarların hepsi bilmiyor bunları, bunlar listelenip ön bilgilendirme yapılmalı. İdeal proje örnekleri panolara asılmalı. Diyeceksiniz ki bu konuda uzman mimarlar var, evet var ama çok az, herkese yetişemiyorlar.

2-Bu binaları sigorta şirketleri sigortalamıyor. Benim anlamadığım bu saraylar da mı sigortasız? Milli Reasürans bununla ilgili bir çalışma yapabilir ve bu binaların da sigortalanmasını sağlayabilir. Böylece daha çok vatandaş eski eser onarmaya ve kullanmaya ilgi duyacaktır.

3-Eski eser onaracaklara ucuz kredi verilebilir. Dünya bankasının karşılıksız kredi verdiğini duydum ama ulaşmak mümkün değil, bu kredinin ancak tanıdıkla alınabileceği, hatta dosyaların incelemeye bile alınmadığı söyleniyor. Duyunca vazgeçtim çünkü bir savaşa daha çıkamayacağım.

4-Vatandaş doğru ve kolay yollardan işlemlerini yaptıramayınca bunları yapan bir takım adamlar türemiş. Sizden belli bir para alıyor ve nasılsa işinizi çabuk sonuçlandırıyorlarmış. Ben denemedim, bize gelmez, racon bozulur. Neden paraları böyle sürüngenlere vereceğimize doğrudan işi yapanlara vermiyoruz? Bugün içimi dökme günündeyim. Memleketim öyle güzel ki. Mihrap yerinde duruyor. Tabi her şey de kötü değil.

Cenevizliler'den kalma binayı görmeden iyi ki önce Beyoğlu Belediyesi'nin binasını ve çevresini görüyorum, yoksa hiç dayanamazdım. Yıllardır avize lazım oldu mu Şişhane'ye giderim. Alışkanlıklar zor değişiyor; fakat hep arabayla gidip aşağıdan dolanıp, lambacıların önüne park ederdim, işim bitince de arabama binip giderdim. Yeğenimin okul koşuşturmaları bana kalınca bir kez de metroyla gideyim, trafiklere girmeyeyim dedim, iyi ki demişim. Metrodan indim, dışarı çıkıncaya kadar bir şıklık bir şıklık, nasıl özenmişler, sonra bir çıkıyorsunuz kendinizi İtalya'da tarihi meydanlarından birinde sanıyorsunuz, ne güzel onarmışlar civardaki tarihi binaları, yollar şıkır şıkır. Yani her şey de kötü değil; ama hızlanmak lazım, hepimizin İstanbul'umuzu yenilemeye katılması, daha çok katılması lazım.

Sanırım vatandaşın bilinci devletin desteği ile buluşabilirse daha büyük işler yapabiliriz.
Bugün sağlık yok, sade vatandaş olarak yazdım. Bu arada derneği merak edenler için " Yaşama Sevinci Kanserli Hastalar ve Yakınlarıyla Dayanışma Derneği".

Sevgiler
28.10.2010